5 Ekim 2020 Pazartesi

MUKOZALAR: Savunma Sisteminin Kale Duvarları

 İnsan organizmasının savunma sistemleri günümüze dek geçirdiği evrimler sonrasında iki temel davranış biçimi oluşturmuştur;

       Doğal (doğumsal; innate) immun sistem,

       Edinsel (acquired; adaptive) immun sistem.

Bunlardan ilki olan “doğal” ya da “doğumsal” olarak niteleyebileceğimiz davranış biçimi algılanan zararlının bir an önce etkisizleştirilmesini amaçlar. “Edinsel” olan davranış biçiminde ise zararlı etkenin “saatler içinde” öğrenilen niteliklerine özgü bir tepki göstermek hedeflenir. Amaç –her tepkide oluğu gibi- homeostazisi korumaktır.

Bağışıklık sisteminin ilk kuralı “korunmak”tır. Özellikle dış ortamla doğrudan teması bulunan deri ve mukozalar, kendilerine özgü fiziksel ve kimyasal engeller geliştirmişlerdir. Bu engellerin aşılması durumunda, zararlı etkene ilk karşı koyma çabası fagositlerden gelir; yangı olgusu tetiklenmiştir.

Organizmanın savunulması için tetiklenen yangısal tepkilerin başlıca amacı zararlı etkeninin ve ona bağlı doku zararlarının aşamalı olarak giderilmeye çalışılmasıdır. Etken:

1.    Bulunduğu yerde sulandırılır, nötralize edilir ya da eritilir,

2.    Vücut dışına atılır,

3.    Sınırlandırılarak (demarkasyon) vücuttan ayrı tutulmaya çalışılır.


İmmun Sistemi Uyaranlar
Organizmaya ulaşan endojen ve ekzojen uyaranların bir bölümü immun sistemi uyarır. Amacı organizmayı savunarak homeostazisi korumak olan immun sistemin bu çabasının en önemli göstergelerinden ilki hücre/doku zedelenmelerine karşı verilen tepkidir: Yangı (inflammation). Bağışıklık sistemince zararlı olarak algılanan ve tepki gösterilen uyaranları 2 ana grupta toplayabiliriz;
Ekzojen uyaranlar: Canlı etkenler, Kimyasal maddeler,
Endojen uyaranlar: Kimyasal maddeler, Nekrotik dokular, İmmun tolerans bozuklukları.
Örneğin, canlı etkenlerin deri ve mukoza yüzey engellerini aşarak doku içlerine ilerlemeleriyle birlikte doğal bağışıklık sisteminin yerel komponentleri ve fagositik hücre sistemi aktive olur, “akut yangı” süreci başlar.
Yangı sürecindeki ilk tepkiler endotel hücrelerinin, mast hücrelerinin ve trombositlerin uyarılmasıyla belirir. Etken ortadan kaldırılamazsa dolaşımındaki yangı hücrelerinin ve gerektiğinde tüm bağışıklık sisteminin desteği alınır.

İlk savunma – Kimyasal engeller: MEDYATÖRLER

Hücrelerin (endotel hücreleri, mast hücreleri ve fagositler) ve dokuların ilk tepkileri çok sayıda kimyasal maddenin (medyatör) salgılanmasıyla başlar. Hücre kökenli bu maddelere kandan gelen maddeler de eklenince zincirleme tepkiler tetiklenir. Ortamdaki kimyasallar yangı hücrelerinin çoğalmalarını, göçünü ve ürettikleri maddeleri salgılamalarını kamçılar.
Çoğu medyatörlerin bağlanabilecekleri özgün reseptörler vardır. Ortamdaki kimyasalların konsantrasyonu arttıkça etkileri de güçlenir.
Akut yangılardaki medyatörler kısa ömürlüdür (kronik yangılarda medyatör üretimi süregen ancak dengelidir)Birbirlerini ve yangıya katılan hücresel elemanları aktive ya da inhibe ederler. Yangılardaki medyatörlerin aşırı üretimi bölgesel zararlar oluşturabilirYangı sürecinde çok sayıda medyatörün önemli ve yönlendirici etkileri izlenir.

Medyatörlerin kaynakları

  • 1. Plazma proteinlerinden kökenli medyatörler (karaciğerde üretilirler).

Hageman faktörü (Faktör XII)

Plasmin ve trombin aktivasyonu

Kompleman sistemi aktivasyonu

Kinin oluşumunun desteklenmesi

Lökosit adezyonunu etkileme

Kinin sistemi

Vazodilatasyon

Damar geçirgenliğinin artması

Düz kas kontraksiyonları

Ağrı

Kompleman sistemi
(C5a, C3a)

Lökositlerin kemotaksisi ve aktivasyonu

Vazodilatasyon

 

  • 2. Hücre kökenli medyatörler (endotel hücreleri, plaketler, mast hücreleri, polimorflar, lenfositler, makrofajlar, doku histiositleri tarafından üretilirler).

 

 


Arachidonic acid metabolizmasından kökenli medyatörler (prostaglandinler, tromboksanlar, lökotrienler, lipoksinler, platelet-activating factor-PAF)
Hücre sitoplazma granülleri (histamin, serotonin, lizozomal hidrolazlar)
Sitokinler (cytokine)
Kemokinler (chemokine)
Reaktif oksijen türleri (ROS; serbest oksijen radikalleri)Yangı zararlarını önleyici maddeler
Nörokininler
Ekstrasellüler matriks medyatörleri


 


Savunmanın ikinci aşaması – Hücreler: LÖKOSİTLER

1. Fagositler

       Mikrofajlar (granulocyte): Polimorf çekirdekli lökositler (nötrofil, eozinofil, bazofil)

       Makrofajlar: Monositler, doku makrofajları, dendritik hücreler

2. Lenfositler

       NK lenfositler (NK-cells)

       T-lenfositleri (T-cells)

1. FAGOSİTLER

·         Mononükleer fagosit sistemi

Mikrofajlar (kemik iliği, kan): Polimorflar, monositler

Makrofajlar (dalak, tüm dokular): Mikroglial hücreler (SSS)Dendritik hücreler (lenfoid dokular, deri)Alveol hücreleri (akciğerler)Kupffer hücreleri (karaciğer)Mezangial hücreler (böbrekler).

·         Multinükleer fagosit sistemi: Osteoklastlar (kemikler).


MİKROFAJLAR: Nötrofil polimorflar
Bakterilerin ve yabancı cisimlerin ortadan kaldırılmasında etkilidirler. Kemik iliği (myeloid seri) myeloblastik hücrelerinden kökenlidirlerİnsan kanında milyarlarca nötrofil polimorf vardır (3.5-10 milyar lökosit/L ya da 3.500-10.000 lökosit/mcL; %70’i nötrofil polimorflar. Eritrosit 4-5,5 milyon RBC/mcL). Nötrofil polimorflar dolaşımdaki lökositlerin %60-70’ini oluştururlar.
Kan dolaşımındaki bir nötrofil polimorfun ömrü 5-90 saattir.  Doğal bağışıklık sisteminin en önemli hücresel komponenti olan nötrofil polimorflar ilk 24 saatte yangı yöresindeki en yoğun lökosit kümesidir.
Nötrofil polimorflar nötr ve alkalin ortamda etkilidir; pH 6.8’in altında yaşayamazlarYangılı dokuda yaşa­ma süresi 1-3 gün kadardır. Artıkları ve zararlı ürünleri akciğer ve karaciğerde etkisizleştirilir.
Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm uyaranlara karşı hızla tepki gösterirlerUyaranı fagosite ederek ortadan kaldırmaya çabalarlarLizozomal hidrolaz türü enzimlerin yanı sıra çok sayda başkaca medyatörleri ile etkilidirler.

MAKROFAJLAR: Monositler ve Doku makrofajları (histiositler)
Makrofajlar fagositik hücrelerin en önemlisidirOrganizmaya yabancı olan ve zarar verme olasılığı bulunan tüm partikülleri fagosite ederlerBir bölümü yerleşik hücrelerdir (doku makrofajları)Bir bölümü ise kandan gelen monositlerin dokulara girmesiyle oluşur (monositler kemik iliğindeki myeloid seri kök hücrelerden kökenlidirler).
Sayıları akut yangının 48. saatinde en yüksek düzeye ulaşırYoğun biçimde kemokin salgılarlar.
Bağışıklık sisteminin çalışmasında önemli etkinlikleri vardır; lenfositlere, yangı bölgesindeki yabancı bir antijenin varlığını göstererek onları da aktive ederler.
Makrofajların işlevleri:

·   Fagositoz

·   Antijen sunma (immun tepkinin kamçılanması)

·   Pro-inflamatuvar medyatörleri üretilmesi (sitokin üretimi-interferonlar, interlökinler)

·  Aşırıduyarlık tepkilerine katkı

·  Özgün moleküllerin sentezi (antibakteriyel-antiviral-antitümör maddeler, pıhılaşma faktörlerinin bir bölümü, damar ve kollagen büyüme faktörleri, vd)

·  Hücre ve madde artıklarının temizlenmesi

·  Sistemik tepkilerin oluşması (akut faz reaksiyonu, ateş, kaşeksi)

·  Yara iyileşmesine katkılar (fibroblast proliferasyonu, angiogenezis, ECM üretimi)

Dendritik hücreler: Monosit kökenli özel hücrelerdir. Sitoplazmalarından dışa doğru uzanan çıkıntılarıyla (dendritler) örümceği anımsatırlarDendritik hücrelerin bir bölümü lenf ya da kan yoluyla gelen immun kompleksleri dolaşımdan temizler.

Antijen sunan hücreler (APC): Dendritik hücrelerin özel bir tipidir. Canlı etkenleri fagosite eder ve antijenlerini bölgesel lenf düğümlerine taşıyarak T-lenfositlerine ulaştırırlar. Aktive olan T-lenfositleri bu antijenin kaynağına karşı tepkisini gösterir.

Antijen sunan hücrelerin bulundukları yerlerin başında lenfoid dokular gelir;

     Lenf düğümleri (B-lenfositlerin yoğunlaştığı lenf folikülleri),

     Timus medullası,

     Bağırsak mukozası (intraepitelyal M-hücreleri, lamina propria), akciğerler, genital mukoza, üriner kanal, skuamöz epitel (Langerhans hücreleri).

Makrofajların ve monositlerin dönüşmesiyle oluşan ya da yüzey örten epitel dokularında bulunan dendritik hücreler (DC) doğal (innate) bağışıklık sisteminin ana ögelerinden biridir. Mukoza engeline giren ya da engeli aşan patojenleri fagosite eden DC’ler, bunların antijenlerini lenfoid sisteme taşıyarak bağışıklık sisteminin ilgili elemanlara (T ve B lenfositler) tanıtır; bunlara antijen sunan hücreler (APC) adı verilir.

Antijen sunan hücreler: Hazırlık ve Sunuş

       İmmatür dendritik hücreler patojene–özgü moleküler yapıları TLR’leri aracılığıyla algılar,

       Patojen antijeni işler (immatür hücre matür hücre olan APC’ye dönüşür),

       Olgunlaşan dendritik hücreler antijen komplekslerini bölgesel lenf düğümlerine taşırlar,

       Lenf düğümüne ulaşan APC’ler foliküllerdeki T-lenfositlerine sundukları antijen ile yeni bir sürecin tetiklenmesine yol açarlar (bu görevi yüzeyindeki major histokompatibilite kompleksi-MHC ile gerçekleştirir).


MHC 

Hücre tipi 

Fagositoz 

Fonksiyon 

Class I 

CD8+ Lenfosit 

Yok 

Sitotoksik T-lenfosit aktivasyonu 

Class II 

CD4+ Lenfosit 

Yok 

Th-lenfosit aktivasyonu 

Class II 

Makrofaj 

Dendritik (APC) 

Var 

Var 

Kemokin üretmek 

Antijenik partikülleri bölgesel lenf düğümlerine taşımak 

Class II 

B-lenfosit 

Var 

B-lenfosit aktivasyonu 

Ig üretimini sağlamak 

NK-lenfositler (NK-cells): Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm yapılara (mikro-organizma, hücre) karşı aşırı hızlı tepki gösterirlerTool-like receptor (TLR)ler algılama işlevindeki en önemli komponentlerdir. Algıladıkları canlı etkeni ya da garipsedikleri hücreleri ürettikleri sitokinlerle (özellikle interferon-g) parçalayabilirler ya da enzimleriyle (Granulysin/Granzyme) apoptozise zorlarlar.2. LENFOSİTLER: NK-lenfositler (NK-cells), T-lenfositleri (T-cells)

NK hücreleri T-lenfositlerinin tepkilerini ya doğrudan temasla ya da dolaylı olarak sitokinleri aracılığıyla yönlendirebilir ve böylece bağışıklık sisteminin adaptif aşamaya geçişini başlatabilirler. NK hücreleri, dendritik hücrelerce yönlendirilen immun tepkilerin gücünü de etkiler.

 

T-lenfositler (T-cells): Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm yapılara (mikro-organizma, hücre) karşı hızla tepki gösterirler. Yüzeylerinde  TCR reseptörleri (T-cell receptor) bulunur
Bu reseptörlerin türüne göre 2 tür aktif lenfosit vardır; CD4+ (helper; Th1 ve Th2) ve CD8+ (sitotoksik).
  • CD4lenfositler (Helper (Th1, Th2) lenfositler): Ürettikleri medyatörlerle sitotoksik (CD8+) lenfositleri, B-lenfositleri ve makrofajları uyarırlar. Bu etkilerini yangı uyarıcı proinflamatuvar sitokinler (IL-2, IL-4, IL-5, IL-6, IL-12, TNF-bg-interferon) aracılığıyla gerçekleştirirler.
  • CD8(sitotoksik) lenfositler: İntrasellüler patojenleri (virüsler, bakteriler) ve tümör hücreleri en önemli hedefleridir. Başlıca etkili ürünleri şunlardır; sitotoksik granüller (perforin, granzymes), anti-tümör ve anti-viral sitokinler (TNF-α, IFN-γ).

Treg-lenfositler (Treg-cells): İmmun sistemin homeostazisini sağlayan “düzenleyici“ lenfosit grubudur (agresif hücreleri sakinleştirir).
Th17 lenfositler (Th17 cells): Bakteri ve mantar infeksiyonlarında etkilidirler. Romatoid artrit gibi otoimmun hastalıklardaki etkileri araştırılmaktadır.
Bellek (TCM) lenfositleri: APC’lerce tanıştırılan antijenleri anımsamakla yükümlüdürler.

APC’lerin lenf foliküllerindeki T-lenfositlerine sundukları antijen ile yeni bir süreç tetiklenir;

(i)            Tlenfositlerin büyük bir bölümü aktive olur (CD4+ ve CD8 +),

(ii)          (ii) Kimi T0 lenfositler ise TCM lenfositlerine dönüşür.

 

MUKOZALARIN İMMUNOLOJİSİ

Mukozaların Doğal (innate) Bağışıklık Sistemi

Dış ortamdan gelen zararlı etkenlerin organizmaya girmesini önlemeye çalışan çok sayıda ENGEL vardırBunlar, canlı etkenlerin dokulara invazyonunu ve olumsuz etkilerini önleme çabası gösteren fiziksel, kimyasal ve immünolojik nitelikli engellerdir.

Deri (epidermis+dermis) ile mukozalar (epitel dokusu+lamina propria) ve ürettikleri kimyasal maddeler patojen etkenlerin invazyonunu önleyen en önemli engellerdirİnvazyonun engellenemediği koşullarda ilk aşamada doğal (innate) bağışıklık sistemi uyarılır (akut yangı).

DOĞAL ENGELLER (karşılaştırma)

 

  

  

  


DERİ 

  


GİS 

  


AKCİĞERLER 

 
 
OROFARİNKS 

GÖZ  
BURUN 

 

 
 
Mekanik engel işlevi 

 
 

 

Epitel hücre  

dizisi 

  

 

Epitel hücre  

dizisi 

  

 

Epitel hücre dizisi 

Silia dalgalanması 

Mukus akımı 

 

Epitel hücre dizisi 

Salgıların yıkaması 

 

Kimyasal engel işlevi 

 

Peptidler 

Yağ asidleri 

 

Peptidler 

Asid pH 

Enzim (pepsin) 

 

Peptidler 

  

 
 

 

Lizozimler 

Peptidler 

Medyatörler 

 
 

Flora engeli 

 Normal flora 

 Normal flora 

- 

Normal flora 

 

DERİ ENGELİNİN AŞILMASI

 

Patojenin girişi

Bulaşma türü

Patojen

Hastalık


Düzenli deri örtüsü


Fiziksel temas


Trichophyton


Atlet ayağı


Abrazyon ve Yara


Küçük abrazyonlar

Derin yaralar

İnfekte hayvanlar


Bacillus anthracis

Clostridium tetani

Francisella tularensis


Deri şarbonu

Tetanus

Tularemi


Böcek ısırması


Sivrisinek (Anofel)

Kene

Kene


Plasmodium spp.

Borrelia burgdorferi

Nairovirus


Malarya

Lyme hastalığı

Kırım-Kongo kanamalı ateşi

 

MUKOZALAR ve MUKOZA ENGELLERİNİN AŞILMASI

İnsan vücudunun iç yüzeyleri bir bölümü mukus üretebilen özgün örtücü epitel hücreleriyle döşelidir. Çoğunlukla bir boşluğu kuşatan bu tür epitel hücreleri bulundukları ortama göre katı, sıvı ve gaz niteliğindeki faktörlerle ve patojen organizmalarla karşılaşırlartepki gösterirler. Engellerin aşılması durumunda gösterilen tepkiler genellikle benzer niteliktedir.

Mukozalar (epitel dokusu + lamina propria) patojen etkenlerin dokulara girişini ve olumsuz etkilerini önleyen güçlü engellerdir. Yüzey yapılarını incelersek;

       İntestinal mukozayı döşeyen epitel dizisi tek sıralıdır,

       Solunum yolları epiteli psödostratifiye epitel ile döşelidir,

       Ağız boşluğunu, farinksi, özofagusu ve vaginayı skuamöz epitel döşer.

Etkenlerin dokulara invazyonunu ve olumsuz etkilerini önleme çabası fiziksel, kimyasal ve immünolojik nitelikli engellerden oluşur.

Yüzey epitelinin patojenlere gösterdiği fiziksel direnç, ürettiği kimyasal maddeler ve florası ile desteklenir. Çoğu olguda, mukoza yüzeylerini örten mukus salgısındaki IgA (bazen IgM) bakterileri ve virüsleri nötralize ederek mukozaları aşmalarını ve patojen etkilerini önler.

Mukozaları oluşturan hücreler bulundukları ortama göre değişen farklı niteliklerde canlı etkenlerle karşılaşırlar. Canlı etkenlerin bir bölümü ortamın florasını oluşturan bakteriler ve mantarlardır. Kimi zaman patojen etkenlerin kolonizasyonu ile karşılaşılabilir.

Tüm engellemelere karşın kolonizasyonun ve invazyonun önlenemediği koşullarda önce doğal (innate) bağışıklık sistemi uyarılır. Bu süreci edinsel (adaptif) bağışıklık sistemi tepkileri izleyebilir.

MUKOZA ÖRTÜSÜNÜ AŞABİLEN ETKENLER (örnekler)

Patojenin girişi

Bulaşma türü

Patojen

Hastalık


Solunum sistemi


Damlacık infeksiyonu

Damlacık infeksiyonu

Sporların solunması


İnfluenza virüsü

N. meningitidis

B. anthracis


İnfluenza

Meninjit

Şarbon


GİS


Çevre kirliliği (özellikle su)

Besin kirliliği


S. typhi

Rotavirus


Tifo

Diyare 


Ürogenital sistem


Cinsel ilişki


T. pallidum

HIV


Sifilis

AIDS


MUKOZALAR ve LENFOİD SİSTEM

Fiziksel-mekanik, kimyasal ve floraya özgü savunma sisteminin aşılması doğal bağışıklık sistemindeki koruyucu ve iyileştirici faktörlerin uyarılmasına neden olur. Doğal bağışıklık sistemindeki koruyucu ve iyileştirici faktörlerin aktivasyonu yangı (inflamasyon) ve infeksiyon sonucunu doğurur. İnflamasyon (yangı) sürecini edinsel (adaptif) bağışıklık sistemi tepkileri izleyebilir. Bu çabaların büyük bölümü lenfoid doku elemanlarıyla gerçekleştirilir.

Bağışıklık sistemindeki lenfoid doku elemanları
Bağışıklık sistemiyle ilgili bilgilerimizi yenilerken ve mukozaların savunma sistemlerini değerlendirirken Lenforetiküler organizasyonu göz önünde bulundurmalıyız.

 

Lenforetiküler organizasyon:

1.    LENFOİD SİSTEM (LS)

2.    RETİKÜLOENDOTELYAL SİSTEM (RES)

 

1.           LENFOİD SİSTEM (LS)

Primer lenfoid dokular

Timus

Kemik iliği

Sekonder lenfoid dokular

Tonsiller ve adenoid yapılar

Lenf düğümleri

Dalak

Bağırsakların mukozal lenfoid dokusu (Peyer plakları, apandis, kolon lenf folikülleri)

 

2.           FAGOSİT SİSTEMİ

Mononükleer fagosit sistemi (*)

Mikrofajlar (kemik iliği, kan)

Makrofajlar (dalak, tüm dokular)

Mikroglial hücreler (beyin)

Dendritik hücreler (lenf düğümleri,

Langerhans hücreleri)

Alveol hücreleri (akciğerler)

Kupffer hücreleri (karaciğer)

Mezangial hücreler (böbrekler)

Multinükleer fagositler

Osteoklastlar (kemikler)

Sekonder lenfoid dokular: Lenfoid sistemin mukoza organizasyonları

Mukozaların lenfoid sistemi Mucosa-Associated Lymphoid Tissue  (MALT)”, lenf düğümlerini andırır biçimde germinatif merkezler içeren lenf folikülleri ve sinüslerden oluşur. MALT sisteminin başlıca 4 alt grubu vardır;

-      Bağırsakların lenfoid sistemi (gut associated lymphoid tissue; GALT): İnce bağırsakların Peyer plakları ve apendiks, kolon ve rektum mukozası boyunca diziler yapan lenf folikülleri, mezenter ve lenf düğümlerinden oluşan sistemdir.

-      Bronşların lenfoid sistemi (bronchus-associated lymphoid tissue; BALT): Bronşların çevresinde ve mukozasında bulunan lenfoid dokulardır.

-      Nazofarinks lenfoid sistemi (nasopharinx-associated lymphoid tissue; NALT): Orofarinks ve nazofarinksteki  lingual ve palatal tonsiller ile adenoidlerin oluşturduğu lenfoid kümelerdir.

-      Salgı bezlerinin (meme, tükürük bezleri, urogenital sistem) lenfoid sistemi: Bölgesel lenf düğümlerinden oluşan kümelerdir.

SİNDİRİM KANALI (GİS) MUKOZALARININ İMMUNOLOJİSİ

Bağırsaklardaki mukoza engelinin ilk katmanı içyüzü döşeyen tek sıra hücreden oluşan epitel dokusudur. İntestinal epitel hücreleri sürekli olarak yenilenirler; bu gücü Lieberkühn kriptalarındaki pluripotent kök hücrelerden alırlar. Pluripotent kök hücreleri kriptaların derinliklerinden yüzeye doğru göç ederken 4 farklı hücre tipine diferasiye olur:

(i) Enterositler (döşeyici epitel)            (iii) Goblet hücreleri

(ii) Enteroendokrin hücreler                (iv) Paneth hücreleri

Enterositler tek sıra hücre dizisinden oluşan bir “duvar” yapar. Goblet hücrelerince üretilen müsin enterositler üzerinde aşılması güç bir katman oluşturur. Ayrıca, hücre ve müsin zırhını koruyan mekanik bir etki vardır; yıkama. Peristaltik hareketler ve villuslarının dalgalanmaları ile oluşan sıvı akımının yıkama etkisi hücre duvarını bakteri invazyonlarından korur. Enterositler, fiziksel engel görevlerinin yanı sıra absorpsiyon ve elektrolit dengesini sağlamakta da etkindirler.

Fiziksel engellere büyük katkıları olan kimyasal maddelerin (asidler, enzimler) büyükçe bir bölümünü mide, pankreas ve safra salgıları oluşturur. GİS mukozasının ürettiği enzimler (lysozyme, lactoferrin, lactoperoxidase) ile anti-mikrobiyal peptidler (defensin’ler, cathelicidin’ler, histatin’ler) kimyasal engellerin en önemlileridir.

Bağırsakların doğal florasını oluşturan bakteri grupları patojen bakterilerin kolonizasyonları önemli biçimde denetler.

GİS’deki fiziksel ve kimyasal nitelikteki engellere immune sistemin intestinal epitel dışından gelen geleneksel tepkilerini de eklemek gerekir;

1) sIgA ve IgM (engele takılan patojen bakterilerin nötralizasyonu),

2) Patern algılama reseptörleri “pattern recognition receptors (PRRs)”,

3) Kompleman sisteminin aktivasyonu,

4) C-reactive protein (CRP),

5) Gram negative bakterilerin membranlarındaki lipopolisakkaridleri bağlayan proteinler [“lypopolysaccharide (LPS) binding protein (LBP) ve CD14],

6) İnflamasyonun tetiklenmesiyle birlikte yoğunlukları hızla artan sitokinler ve kemokinler.

İntestinal mukozanın lamina propria’sında çok sayıda lenfoid ve myeloid hücre vardır. T ve B lenfositleri, makrofajlar, dendritik hücreler, nötrofiller ve mast hücreleri bunların başlıcalarıdır. Bağırsaklardaki lenfoid doku (lenf folikülleri) ile bağırsak lümeni arasındaki epitel hücre dizisine “folikül epiteli “follicle associated epithelium; FAE”) adı verilir. FAE döşeyici epitelden farklı nitelikler gösterir:

       Öncelikle, fırçamsı kenarları oluşturan villusları, enzim salgılama yetenekleri ve Ig reseptörleri azdır,

       FAE içinde çok sayıda NK, T ve B lenfositleri, makrofajlar ve dendritik hücrelere rastlanır.

Bağırsakların lenfoid sistemi (gut associatedlymphoid tissue; GALT)

“Mucosa-Associated Lymphoid Tissue  (MALT)” kümesi içinde yer alır. Genellikle lenf düğümlerini andırır biçimde germinatif merkezler içeren lenf folikülleri ve sinüslerden oluşurlar. GALT alt-kümesi 3 elemandan oluşur;

(i)    İnce bağırsakların Peyer plakları (B-lenfosit üstünlüğü),

(ii)  Apendiks,

(iii) Kolon ve rektum mukozası (lenfoid doku kümelerinden oluşan diziler).

Folikül epiteli (FAE) içindeki M-hücreleri (microfold cells) GALT sisteminde benzersiz bir görevi yerine getirir. M-hücreleri, enterositlerin özel bir tipidir. Antijenik yapılara karşı özel bir ilgileri vardır; algıladıkları yabancı antijenleri lümenden alarak hemen altında bulunan lenfoid dokudaki (Peyer plakları) makrofajlara ve dendritik hücrelere aktarırlar. Makrofajlar ve dendritik hücreler, epitel katmanını aşmakta olan ya da lamina propria’ya ulaşan antijenleri işleyerek yakınlarındaki makrofajlar ile B ve Th-lenfositlerin bilgisine sunarlar.

SOLUNUM SİSTEMİ MUKOZALARININ İMMUNOLOJİSİ

Yüzölçümü 70 m2 olan solunum sisteminde günde 10.000 litre havanın filtrasyonu gerçekleşir. Üst solunum yolları epitel örtüsünün ve florasının koruyucu etkileri çok önemlidir (üst solunum yolları psödostratifiye silialı silindirik epitel içerir).

Solunum sistemi mukozasının ilk savunma çizgisini üst solunum yolları dokuları ve IgA oluşturur. Üst solunum yollarındaki engellerden kaçarak bronşlara ulaşabilen partikülleri solunum sistemi epiteli karşılar.

Üst solunum yollarının en önemli lenfoid sistemi Waldeyer halkasıdır. Waldeyer halkası orofaringeal ve rinofaringeal lenfoid dokulardan oluşur:

       Nazofaringeal tonsiller (adenoidler): sfenoid kemiğin hemen altına rastlayan nazofarinks tavanı mukozasındaki lenfoid dokular,

       Tubal tonsiller: Östaki (Eustachian) tüplerinin nazofarinks çıkışındaki mukozal lenfoid kümeler,

       Palatinal tonsiller (bademcikler): nazofarinks yerleşimli büyük lenfoid dokular,

       Lingual tonsiller: dil kökü yerleşimli lenfoid dokular.

Bu engelleri aşarak bronşlara ve alveol gruplarına ulaşan partikülleri karşılayan bir başka savunma sisteminin çabaları gözlenir: 5 m kuralı.

Bronşlardaki mukus akımı ve silia hareketleri akciğerlerin savunması açısından oldukça önemlidir. Bronşlara ulaşabilen partiküllerin

       5 mikrondan büyükleri psödostratifiye epitel hücrelerinin silialarına ve mukus örtüsüne takılır. Mukosiliar sistemin çabasıyla ve öksürük refleksiyle atılır.

       5 mikrondan küçük partiküller ise alveolar makrofajlar ve nötrofillerce fagosite edilerek sindirilmeye çalışılır.

Solunum sistemindeki savunma altyapısını ve mukozal direnci sağlayan faktörleri bozan nedenler akciğerlerin infeksiyon hastalıkları için önemli risk faktörleri oluştururlar;

       KOAH,

       Cerrahi girişimler,

       Bağımlılıklar (tütün, alkol, eroin, kokain),

       Uyku davranışları,

       İmmun yetmezlik sendromları,

       Epitel engelini aşabilme gücü olan canlı etkenler.

ORAL MUKOZANIN İMMUNOLOJİSİ

Ağız mukozasının ve deri örtüsü benzer yapısal nitelikleri gösterir:

-      Ağız mukozası: skuamöz epitel + lamina propria,

-      Deri (kutis): skuamöz epitel (epidermis) + dermis.

Ağız mukozasındaki doğal engeller

       Fiziksel ve mekanik engeller

1. Örtücü epitel dokusu (skuamöz epitel)

2. Tükürük akımı

3. Çiğneme-Yutkuma

       Kimyasal engeller

1. Skuamöz epitel ürünleri (HBD-2 mRNA türü β-defensin, sitokinler, adezyon molekülleri, vb)

2. Tükürük kimyası (pH, lizozimler, HBD-1 mRNA türü β-defensinbio-active CD14, vb)

3. Dişeti oluğu sıvısı (β-defensinler)

4. İmmunoglobulinler (IgA)

       Oral flora

1. Bakteriler

2. Mantarlar

       Doku içi doğal bağışıklık sistemi

1. Fagositler

2. NK-lenfositler

FİZİKSEL ve MEKANİK ENGELLER

1. Örtücü epitel dokusu: Ağız boşluğu tabakalaşan epitel niteliğindeki Skuamöz epitel ile örtülür [ağız mukozası: epitel dokusu + lamina propria]

Keratinleşen skuamöz epitel (çiğneme işlevinden etkilenen alanlarda)

       Sert damak

       Dişetleri

       Dil (sırtı ve kenarları)

Keratinleşmeyen skuamöz epitel

       Dudaklar

       Yanaklar

       Yumuşak damak

       Ağız tabanı

       Dil (alt yüzeyi)

2. Tükürük akımı

       Yıkama

       Örtücü mukus tabakası

3. Çiğneme-Yutkunma

       Sürtünme (dil ve besinler)

KİMYASAL ENGELLER

1. Skuamöz epitel ürünleri (skuamöz epitel hücrelerince üretilen anti-mikrobiyal peptidler bakteriler, candida türleri gibi virüsler çoğu mikroorganizmalara karşı özgün bir engel oluşturur).

       Dişeti epiteli hücreleri ile fibroblastik hücrelerce üretilen human beta-defensin’ler (hBD-2) ve C–C chemokine ligand 20 (CCL20),

       Sitokinler,

       Adezyon molekülleri.

2. Tükürük kimyası (pH, lizozimler, human beta-defensin’ler (hBD-1),bio-active CD14 önemli kimyasallardır).
Tükürük salgısı içeriğinde bulunan kimyasal maddelerin bir bölümü doğal engel işlevini gerçekleştirirken öteki maddelerin çoğunun anti-fungal ve bakterisid etkileri vardır.

      Artıkların yıkanma (süpürme)

      Bakteri kolonilerinin oluşmasını engelleme

      Direkt anti-mikrobiyal etki

Tükürük içeriğindeki maddelerin pıhtılaşmayı hızlandırıcı ve yara kontraksiyonunu arttırıcı etkileri oral infeksiyonlara direnmenin başka bir yoludur.


İşlev

Tükürük maddesi

 

İşlev

Tükürük maddesi

 Anti-mikrobiyaller

Anti-bakteriyel

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anti-fungal

 

Anti-viral

 

Lizozimler

Amilaz

Sistatinler

Histatinler

Müsinler

Peroksidazlar

Laktoferrinler

Glikoproteinler

Ig’ler (sIgA)

 

Histatinler

 

Histatinler

Müsinler

slgA


 

Mukoza direnci

(koruyucu tabaka)

Su

Elektrolitler

Müsinler

Sistatinler

Staterinler

Prolinli aniyonik proteinler

Temizleme

Kayganlık

Su

Müsinler

Staterinler

 

Diş mineralizasyonu

 

Kalsiyum

Fosfat

Fluorür

Bikarbonat

Staterinler

Prolinli proteinler


Oral pH

Karbonik anhidrazlar

Histatinler

 

Sindirim

Amilaz

Lipaz

Müsin

 

3. Dişeti oluğu sıvısı
İmmumoglobulinler (sIgA) ve Kompleman) ile β-defensinler (anti-mikrobiyal etki) önemlidir. İnterleukin-1b (IL-1b) ve alkalin fosfataze, başlıca periodontal infeksiyon markerleridir.

4. İmmunoglobulinler (sIgA)
Mukozalardaki sıvısal bağışıklık etkinlikleri özellikle immunoglobulin A (IgA)  ile ilşkilidir.  sIgA mukoza yüzeylerinden salgılanan bir antikor türüdürSerumda monomer olarak bulunur. Mikoorganizmaların kolonizasyonunu ve epitel invazyonunu engelleyici nitelikte bir immunoglobulindir.
IgA üretiminde dendritik hücrelerden, monositlerden ve T-lenfositlerinden kökenli sitokinlerin uyarıcı etkisi önemlidir:

       Oral saprofit bakteriler sıvısal bağışıklık sistemini uyarabilmektedir; ancak, güçlü bir sistemik tepki yoktur.

       Th lenfositlerin uyarısıyla üretilen IgA patojen mikroorganizmalar ile toksinlerini etkisizleştirme niteliği taşır.

       Th lenfositlerin uyarısı olmaksızın üretilen IgA’nın işlevi saprofitlerin çoğalmasını önlemekle sınırlı kalır.

       Mukozal APC’lerde B lenfositlerdeki özgün reseptörleri uyarabilme yetisi olan “B cell–activating factor” türü medyatörler vardır.

       Oral bakteri kolonizasyonundaki artış Waldeyer halkasındaki, bölgesel lenf düğümlerindeki ve mukozanın lamina propria’sındaki lenfoid dokularda bulunan B lenfositlerini uyararak IgA yapımına yönlendirir.

IgA’nın 2 alt grubu vardır;

       IgA1: kemik iliğindeki B lenfositlerince üretilen ve çoğunlukla serumda bulunan  türdür.

       IgA2 (sIgA): kemik iliğindeki B lenfositlerince üretilen ve çoğunlukla mukozal salgılarda, kolostrumda ve sütte bulunan türdür.

 

ORAL FLORA

Oral kavite farklı türlerden çok sayıda mikro-organizmanın barındığı bir ortamdır; patojen ya da saprofit- yaklaşık 400 tür canlı etkenin doğal olarak bulunduğu varsayılırAğız mukozası ile saprofit (commensal) bakterilerin homeostazis için yaptığı işbirliği oldukça önemlidir.
Gebelik, antibiyotik kullanımı, immun yetmezlikler, kanserler ve sistemik kemotarapi gibi değişkenler oral floranın mikrokozmozunu bozarlar. Bu gibi olgularda saprofit bakterilerin patojen nitelik kazandıkları izlenebilir (çıkarcı etkenler). Bu durumun en tipik örneği HIV infeksiyonundaki güçlü immunosüpresyon tablosudur. HIV hastalarındaki çıkarcı infeksiyon hastalıkları (candidiasis, MAC, nekrotizan pariodontal infeksiyonlar), virüs infeksiyonlarına bağlı kanserler (Kaposi sarkomu, lenfomalar) başlıca örneklerdir.

 Ağız florasının elemanları

Anaerobik bakteriler (puberte sonrası)

       Actinomyces

       Arachnia

       Bacteroides 

       Bifidobacterium 

       Eubacterium

       Fusobacterium

       Lactobacillus 

       Leptotrichia

       Peptococcus 

       Peptostreptococcus

       Propionibacterium

       Selenomonas

       Treponema 

       Veillonella

Bakteriler (yenidoğanlar)

       Streptococcus salivarius (dişsiz)

       Streptococcus mutans (dentisyonda)

       Streptococcus sanguinis (dentisyonda)

Mantarlar

       Candida

       Cladosporium

       Aspergillus

       Fusarium

       Glomus

       Alternaria

       Penicillium

       Cryptococcus

Patojen etkenlerin dokulara invazyonu ağız mukozasındaki doğal engellerce önlenir. Ağız mukozasındaki “patern algılama reseptörleri saprofit/patojen ayrımında önemli rol oynarlar. Bu reseptörler patojen etkenlerin dokulara invazyonunu önlenme çabası da gösterebilirler.

Patern Algılama Reseptörleri (pattern recognition receptors; PRR)çoğu canlı etkenin farklı yapılardaki antijenlerini özgün biçimde algılayabilmekte, kendi dokularının antijenik yapılarını tanıyabilmektedirlerPRR’ler, T-lenfositleri algıladıkları antijenin türüne ve niteliğine göre farklı biçimlerde uyarır, böylece etkili sitokinlerin ve kemokinlerin salgılanmasını sağlarlar.

Ağız mukozasındaki keratinositlerin ve dendritik hücrelerin yüzeylerinde bulunan Toll-like reseptör (TLR)” ailesi PRR’lerin önemli bir türüdür. En önemli nitelikleri şunlardır;

  • Epitel invazyonu gösteren canlı etkenlerin antijenik niteliklerini anında algılayabilirler,
  • Oral flora bakterileri ile patojen canlı etkenleri ayırt edebilme sürecinde önemli rol oynarlar.

Fagositlerin ve NK hücrelerinin membranlarında bulunan PRR’ler doku içine giren patojenleri ya da dokulardaki zarar görmüş hücrelerden kökenli uyaranları algılar ve oluşacak tepkileri uyaranın türüne göre yönlendirir.

DOKU İÇİ DOĞAL BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ (son engel)

Ağız mukozası, patojen etkenlerin invazyonunu önleyen güçlü bir engeldir. İnvazyonun engellenemediği koşullarda doğal (doğumsal) bağışıklık sistemi uyarılır.

Doğal bağışıklık sisteminin hücreleri: Fagositler (dendritik hücreler, makrofajlar, polimorf lökositler) ve sitotoksik NK-lenfositler,

Doğal bağışıklık sistemi hücrelerini uyarabilenler: Patojen moleküller (bakteri çeperi komponentleri, bakteri flagella proteinleri, vb) ve zarar görmüş hücreler.

İmmun sistemin uyarılmasıyla birlikte medyatör adı verilen çok sayıda immuno-inflammatuvar kimyasal maddenin üretimi ya da aktivasyonu başlar. Bu maddelerin başlıcalarını sitokinler, kemokinler, antibakteriyel peptidler ve kompleman sistemidir. Ayrıca, keratinositlerin ürettiği medyatörler, sIgA ve dişeti oluğu sıvısı da infeksiyonu engellemede yardımcı faktörlerdir. Doku içi doğal bağışıklık sistemi ilk 96 saat içinde etkindir. Bu süre içinde çözülemeyen sorunlar için edinsel bağışıklık sistemi aktive olur:

 

TEPKİ

Süre (saat)

1. aşama

2. aşama

3. aşama

4. aşama

Doğal bağışıklık sistemi aktivasyonu

0-4

PRR ile algılama

Etkenin temizlenmesi

 

 

Akut yangısal tepki

4-96

Etkenin moleküler yapısının algılanması

Yangı

Etkenin temizlenmesi

 

Edinsel bağışıklık sistemi aktivasyonu

> 96

Antijenin lenfoid sisteme taşınması

Antijenin acemi hücrelere (B, T) tanıtılması

B ve T hücrelerinin proliferasyonu ve klonlaşması

Etkenin temizlenmesi


Oral APC: Langerhans hücreleri (LC)
Oral mukoza invazyonunun başladığı olgularda doğal (doğumsal) bağışıklık sistemi uyarılırBu sistemin hücresel temelini ağız mukozasında yerleşik Langerhans hücreleri oluşturur. Langerhans hücreleri “myeloid kökenli dendritik hücre” ailesinin üyesidir. Monositler ve doku makrofajları antijen sunan dendritik hücre (APC) niteliği kazanabilen hücrelerdir. Özel durumlarda epitel hücreleri ve endotel hücreleri de antijen sunan hücre (APC) işlevi kazanabilir.
Yüzeylerinde CD1a, FcɛRI, CD11b ve langerin/CD207 reseptörleri bulunur. Normal koşullarda immun tolerans olgusuna katkıları vardır. Mukozanın bakterilerce invazyonuyla birlikte adaptif immun tepkileri tetiklerler; T-lenfositlerin etkinliğini arttırabilme ya da baskılayabilme yetenekleri vardır.

 Oral immunitede Keratinositler
Keratinositlerde bakteri kökenli ürünleri algılayan TLR2, TLR4, NOD1 ve NOD2 gibi patern algılama reseptörleri vardır.
TLR2 peptidoglikanlar, zimosan, lipoproteinler ve fungal mannan gibi maddelere karşı duyarlıdır.
TLR4 lipopolisakkaridlere duyarlı reseptör türüdür.
NOD1 ve NOD2 intrasellüler bakterileri algılayan reseptörlerdir.
TLR ailesi mikroorganizma kaynaklı molekülleri algıladığında aktive olarak etkenin niteliğine uygun sitokinlerin ve kemokinlerin üretmesini sağlayarak adaptif immun tepkilerin oluşmasını katkıda bulunur.
Keratinositler, TLR’lerden bağımsız olarak interleukin-37 ve bakterisid etkili peptidler (β-defensin) de üretebilirler. Keratinositler ayrıca, eicosanoid’ler (prostaglandin E2), reaktif oksijen metabolitleri (H2O2, NO, OH, O2), ve kompleman sistemi aktivasyonu (C3b, C5a) ile immuno-inflamatuvar tepkilerin oluşmasında ve yönlendirilmesinde etkili olabilmektedir.

ORAL İNFEKSİYON HASTALIKLARI


Oral İmmun Tolerans
Oral kavite içerisinde çok sayıda ve çok çeşitli bakteri kolonizasyonlarının bulunmasına karşın infeksiyon hastalıklarının oranı sanıldığı kadar yüksek değildir. Bu olgunun açıklanmasındaki temel dayanak, ağız mukozasının kendi florasını oluşturan canlı etkenlere tolerans göstermesi olmalıdır. Mukozal immunoloji sisteminde de 2 tür periferik immun tolerans türünden söz edilir;

(1)  T lenfositlerin immunojen antijenlere karşı duyarsızlığı (anerji),

(2)  Regülasyon yetisi olan hücrelerinin (Treg) aktive olan T-lenfositlere baskılayıcı etkisi.

Olgun dendritik hücrelerin T-lenfositler üzerinde güçlü bir uyarı yapma ve immuno-inflamatuvar tepki oluşturma gücü vardır.  Oysa, immatür dendritik hücrelerde immunoinflamatuvar tepki uyandırma gücü yoktur; yalnızca Treg hücrelerinin katkılarıyla düşük profilli immun tepkilere yol açabildikleri varsayılmaktadır.
İmmun tolerans sisteminde ise, saprofit bakterilerin antijenlerini algılayarak aktive olan dendritik hücreler Treg hücrelerini uyararak doğal ve adaptif tepkilerin baskılanmasını sağlar.
IgA oral immun toleransı oluşturan bir başka faktördür. Mukoza yüzeyindeki IgA yabancı antijenleri nötralize ederek ve bakteri kolonizasyonunun denetleyerek mukoza yüzeyini korur.
Patojen canlı etkenler virülans proteinleriyle hücre fizyolojisini ve savunma sistemini bozarak doku invazyonu yaparlar, patern algılayan yüzey reseptörlerini uyararak immunoinlamatuvar tepkilere yol açarlar.  Buna karşın, saprofit bakterilerle sürekli iç içe olan keratinositlerde ve makrofajlarda gelişen kanıksama, yüzeylerindeki TLR’lerin duyarsızlığına ve tepkilerini yitirmelerine neden olur. Böylece, saprofit bakterilere karşı gelişen tolerans yangısal tepkinin düzeyini düşürür.

 Candida albicans ile ilgili çalışmalarda, etkenin morfolojik faktörlerini ve moleküler yapısını algılayan oral keratinositlerin ve dendritik hücrelerin invazyon potansiyeli gösteren hifeler ile kolonizasyon eğiliminde olan mantarın ayrımına varabildiği gösterilmiştir. Bu algıyı izleyen aşamada keratinositlerin ve dendritik hücrelerin mantara ve hifelere karşı farklı sitokinler üretikleri saptanır.
T-lenfositlerin uyarılması ve koruyucu immunoinflamatuvar tepkilerin oluşması yalnızca invazif hifelerin belirmesiyle oluşurken saprofit hifelere karşı yangısal tepki izlenmez.  Candida albicans mannanı’nın bağlandığı makrofajlar reseptörleri (Dectin1 ve TLR2), IL-17 üretimiyle sinerjistik bir etkiye yol açar. Bu tepki Th17 lenfositleri uyararak antifungal nitelikli bir dizi immunoinflamatuvar reaksiyonu tetikler.

PATOJEN ETKENLERİN DERİ-MUKOZA ENGELLERİNİ AŞMASI


PERİODONTAL İNFEKSİYONLAR
Organizmanın savunulması için tetiklenen yangısal tepkilerin başlıca amacı canlı etkeninin ve ona bağlı doku zararların giderilmeye çalışılmasıdır. Bu çabanın tek seçeneği “yangı” olgusudur.

Yangı sürecinin önemli amaçları; etkeni ve/veya etkilerini

1.    Bulunduğu yerde sulandırmak, nötralize etmek ya da eritmek,

2.    Vücut dışına atmak,

3.    Sınırlandırılarak (demarkasyon) vücuttan ayrı tutulmaya çalışmaktır.

Oral infeksiyon hastalıklarındaki mukozal immünoloji sistemi ile ilgili işlevlerin en iyi gözlenebildiği olgular periodontal infeksiyonlardır. Periodontal infeksiyonlar da  immun sistemin klasik tepkilerini ve aşamalarını gösterir:

       Doğal (innate) bağışıklık tepkisi,

       Adaptif (uyumsal) tepkiler.

Gingival immuniteyi oluşturan faktörler:

  1. Sıvısal faktörler (tükürük salgısı-sIgA, müsinler ve enzimler): bakteri kolonizasyonunu engellerler,
  2. Sıvısal ve hücresel faktörler kümesi (dişeti oluğu sıvısını oluşturan immunoglobulinleri ve lökositleri içeren faktör),
  3. Hücresel faktörler (Langerhans hücreleri, monositler ve makrofajlar ile bunların sunduğu antijenlerle aktif durumda olan lamina propria’nın effektör NK ve T lenfositleri).

Ağız dokularındaki antimikrobiyal peptidler ve immun medyatörler

 

Spinal hücreler

Keratinositler

Fibroblastik hücreler

Dendritik hücreler

Nötrofil polimorflar


Antimikrobiyal peptidler


b-defensinler
IL-37

b-defensinler
IL-37

 


HNP (1,2,3)


HNP (1,2,3)
IL-37


Th1 sitokinleri

 


IL-2

 


IFN-g
IL- (2,12)

 


Th2 sitokinleri

 

 

 


Il- (3451015)

 


Th17 sitokinleri


 


IL-23

 


IFN-g

 


Pro-inflamatuvarlar


IL-1


IL- (1, 6)
TNF-a


IL- (1, 6)
TNF-a


GM-SCF
IL- (1, 6, 12)
TNF-a


IL- (1, 6)
TNF-a


Anti-inflamatuvarlar

 


TGF-b


TGF-b


IL-10

 


Kemokinler


CXCL grubu
CCL grubu

CXCL grubu
CCL grubu

CXCL grubu
CCL grubu

CXCL grubu
CCL grubu

CXCL grubu
CCL grubu


VEGF


 


VEGF

 


VEGF


gc sitokinleri


 


IL-2

 


IL- (2715)

 


Enzim niteliğindeki sıvısal faktörler (lizozimler) canlı etkenlerin kimyasal yolla parçalanmasında etkilidirler. Bu sistemden kaçabilen canlı etkenlerin mukoza engelini aşması müsinler, defensin grubu ürünler ve IgA ile önlenir. Sitokinler ve kemokinler (
CCL20) makrofajların ve lenfositlerin uyarılmasında etkilidir. Adezyon molekülleri, keratinositler arasında açıklık oluşmasını engeller.

Tüm bu engelleri aşarak lamina propria’ya ulaşabilen canlı etkenler hücresel bağışıklık sisteminin tepkileriyle karşılaşırlar. İlk kez karşılaşılan antijenlere verilen tepki doğal bağışıklık sisteminin olağan davranışıdır.

GİNGİVAL ENGELLERİN AŞILMASI

Sağlıklı gingivadaki yerleşik hücrelerin TLR’leri dentogingival plaklardaki mikro-organizmalarla sık sık karşı karşıya gelirler. Bu karşılaşmalarda algıladıkları bakteri antijenlerine karşı tepki göstererek periodontal dokuların korunmasını ve yerel homeostazisi sağlarlar. Ancak, dentogingival plaklardaki bakteri yoğunluğunun artması proinflamatuvar sitokin üretimini kamçılayarak gingivitis tablosunu tetikler. 

Gingivitis olgusunun patogenezinde ve adaptif immunite aşamasına ilerlemesinde bağışıklık sisteminin 3 temel hücresi öne çıkar:

       Fagositler (nötrofil polimorflar ve makrofajlar),

       NK-lenfositler,

       T-lenfositler. 

Fagositlerin ve NK-lenfositlerin davranışları etkenin türünden ve ürünlerinden etkilenmez. Buna karşın, T-lenfositlerinin tepkileri kendilerine sunulan antijenlerin niteliklerine göre farklılıklar gösterir. 

Periodontal infeksiyonlarda T-lenfositler: APC’lerin ve T-lenfositlerin adaptif immuniteye geçişte önemli rolleri vardır. APC’ler etkenlerin antijenik komponentlerini TLR2 ve TLR4 reseptörleriyle algılar ve işleyerek T0 lenfositlere sunarlar.  Ayrıca, makrofajların ürettiği medyatörler (interlökinler, TGFb) de T-lenfositler üzerinde etkili olurlar.
Erken gingival inflamasyonlarda lenfositlere özgü ilk tepkileri Th1 lenfositleri başlatır.
Th2 hücrelerinin yönlendirdiği tepkiler periodontal hastalığın ilerlemesine yol açar.

Periodontal hastalıklarda Lamina propria hücreleri: Lamina propria’daki olgun dendritik hücreler ile T ve B bellek lenfositlerinden oluşan kümeler yerel immun tepkilerin yönlendirilmesinde etkileri olabilmektedir. Epiteli aşarak bağ dokusuna ulaşan periodontopatik bakteriler bu hücre kümesini uyararak immunoinflamatuvar bir tepkininin oluşmasına yol açarlar. Bu tepkinin koruyucu ya da yıkıcı nitelik kazanması Th (CD4+) hücrelerinin davranışıyla belirlenir.

Dişeti Oluğundaki Doğal (innate) İmmunite Tepkileri

Sağlıklı gingivadaki yerleşik hücrelerin TLR’leri dentogingival plaklardaki mikro-organizmalarla sık sık karşı karşıya gelirler. Bu karşılaşmalarda algıladıkları bakteri antijenlerine karşı gereken tepkiyi göstererek periodontal dokuların korunmasını ve yerel homeostazisi sağlarlar. Ancak, dentogingival plaklardaki bakteri yoğunluğunun artması proinflamatuvar sitokin üretimini kamçılayarak gingivitis sürecini başlatır. Bu süreçte doğal (innate) bağışıklık sisteminin çabaları gözlenir. Doğal bağışıklık sisteminin olağan tepkisinde etkin 3 temel hücre vardır: FagositlerNK lenfositler ve T lenfositler.
Nötrofil polimorflar: Fagositlerin en kalabalık topluluğudur. Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm uyaranlara karşı ilk tepkiyi çok hızlı bir biçimde gösteren fagositlerdir. Etkeni fagosite ederek ortadan kaldırmaya çabalarlar. Lizozomal hidrolaz türü enzimlerin yanı sıra çok sayda başkaca medyatörleri ile etkilidirler. Akut periodontal infeksiyonların ilk 48 saatinde rol alan önemli aktörlerdir.
Makrofajlar ve Dendritik hücreler (Langerhans hücreleri)Dokuların yerleşik makrofajları ve kandan gelen monositlerin oluşturduğu fagosit kümesidir. Sayıları akut yangının 48. saatinde en yüksek düzeye ulaşır.

Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm uyaranlara karşı tepki gösterirler:

i.     Fagositoz,

ii.    Yoğun biçimde onlarca kemokin salgılamak.

Yangı bölgesinde görülen monosit kökenli (myeloid) dendritik hücreler (Langerhans hücreleri) kronik periodontitislerin patogenezinde etkin rol alırlar. Kronik periodontitis olgularındaki periodontopatik bakterilerin yoğunluğunun artması monosit/makrofaj, dendritik hücre ve gingival fibroblastik hücrelerin TLR2 ve TLR4 ekspresyonunu arttırır. TLR sisteminin uyarılması aşırı düzeyde proinflamatuvar sitokin üretiminin tetiklenmesine ve doku yıkımına neden olur.
NK-lenfositler (NK-cells): Türü ve kökeni ne olursa olsun, organizma için zararlı olarak algıladıkları tüm yapılara (mikro-organizma, hücre) karşı hızla tepki gösterirler. TLR’leri ile algıladıkları canlı etkeni ya da garipsedikleri hücreleri ürettikleri sitokinlerle (özellikle interferon-g) parçalayabilirler. 96 saati aşan olgularda bağışıklık sisteminin adaptif aşamaya geçişine yol açarlar.
T-lenfositler: periodontal hastalıklardaki rolü önemlidir.  Erken gingival yangılarda bakteri plaklarının oluşmasına gösterilen ilk tepkiyi Th1 lenfositleri yönlendirir. Periodontal hastalığın ilerlemesiyle birlikte Th2 lenfositlerin etkinliği sahneye çıkar. Progressif nitelikli periodontal infeksiyonlarda Th1 ve Th2 lenfositlerin birlikte etkili oldukları izlenir. IL-17’nin yönlendirdiği tepkiler ise genellikle dokuları koruma amacını güder.

Dişeti Oluğundaki Adaptif İmmunitenin Tetiklenmesi

Yangı bölgesinde görülen makrofajların bir bölümü adaptif immunitenin en önemli aktörlerinden olan dendritik hücre (APC) grubunu oluşturur. Canlı etkeni fagosite eden dendritik hücreler lenf yollarını kullanarak en yakın lenfoid dokulara doğru hareketlenirler. Amöboid hareketlerle lenfoid dokuya ulaşan dendritik hücreler, fagosite ettikleri antijenik yapıyı lenfoid dokunun germinal merkezlerinde bulunan acemi T ve B lenfositlerine aktarırlar. Uyarılan T ve B lenfositlerinin bir bölümü antijene yönelik tepkilere katılırken kalan bölümü de bellek hücre (memory cell) kimliğine bürünür.Bu sürecin sonunda 2 olasılık vardır;

i.             İyileşme: Etken ortadan kaldırılır. Akut yangı bulguları geriler ve eksüdasyon rezorbe olur.

ii.            Kronikleşme: Etken ya da etkileri ortadan kaldırılamaz. Bağışıklık sistemi, etkenden kaynaklanan olumsuzlukları engellemeye yönelik tepkiler gösterir. Dengenin bozulduğu olgularda akut alevlenmeler görülür.

Kronik periodontitis olgularındaki periodontopatik bakterilerin yoğunluğunun artması monosit/makrofaj, dendritik hücre ve gingival fibroblastik hücrelerin TLR2 ve TLR4 ekspresyonunu arttırır; bu bulgular akut alevlenmenin başlangıcına özgüdür. İlerleyen aşamalarda, TLR sisteminin uyarılmasıyla birlikte aşırı düzeyde proinflamatuvar sitokin üretiminin tetiklenmesi ve doku yıkımı bulguları belirir.

Periodontal İnfeksiyonların Komplikasyonları

       Diş kayıpları,

       Pnömoni (orofaringeal ve periodontal patojenlerin aspirasyonu),

       Ateroskleroz (periodontal infeksiyonların hızlandırıcı etkisine bağlı CAD ve MI),

       Periodontal abse ve fistüleşme,

       Sepsis ve septik şok,

       DM hızlandırıcı,

       Disbiyozis (oral ve gastrointestinal floranın bozulması),

       Gebelik komplikasyonları (erken doğum).


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder